KÖŞEM Yazıları ; http://www.yoldurum.com/inc/mgphp/kosem.php
60) ZEMİN; Yeryüzü, yer,
taban, dayanak kelimeleri ile tarif edilen zemin, üzerinde çalışma yapılan
altlık, tabaka anlamımda da kullanılır. Yapı zemini, sohbet zemini, desen
zemini, fikir zemini ve tarih zemini gibi anlatımlar için de kullanılır. Zemin, o kadar
önemlidir ki üzerine kurulacak somut veya soyut her şeyin ömrünü, geleceğini,
kabul edilebilirliğini ve hatta maddi veya manevi değerini dahi belirleyendir.
Kimse, bataklık bir zemin üzerine inşa edilmiş yapıyı satın almaz, zemini
zırvalar olan bir kitabı okumaz, yalanlar zemininde ilerleyen konuşmaları da
dinlemez. Dolayısıyla, kişi özelinde veya toplum, ülke, dünya genelinde
yapılacak her iş veya söylenecek söz, yazılacak, kurulacak tarih ve
aktarımların zemini sağlam, gerçek ve güvenilir olmalıdır ki değeri de
işlevselliği de süresiz olabilsin. Yoksa, bir sarsıntıda kayar, selde akar
toprak, depremde yıkılır yapılar, güneşle solar resimler, ispatlarla çürür
fikirler, belgelerle yıkılıverir dayatılmışlar, gerçeklerle aydınlanır
yalanlar, rüzgarda uçar kumdan kaleler misali. Harabenin hasarını, altında
kalanların büyüklüğü belirler daima, ya gariban halk ya da sefil bir ülkedir
genelde. Birey, yanlış
zeminde yürürken bazen, kurarken bir yaşam dönemini veya konuşurken
fikirlerini, fark eder etmez oynaklığı, hemen kurtulabilmeli bu durumdan,
çıkmalı bakla dilin altından ve yutulmalı hemen. Gereksiz ısrar ve inatlaşma,
daha da sarsar yapılanı ve zorlaşır tamiratı hasarın, çoğaldıkça söylenenler,
arttıkça maliyet, harcandıkça zaman ve itibar. Kişi için daha kolaydır zemin
değiştirmek, etkilenen çevre daha dardır, zarar ziyan da nispeten daha
onarılabilir olur genellikle. Sabitlenmek çürük zeminde, direnmek ve hatta
savunmak oynak fikirleri, zor, tehlikeli ve yıpratıcıdır daima. Hele baş koymak
yalan yanlış dayatılmışlara, kelleyi de, itibarı da, onuru da alıp götürür
bazen maazallah. Toplum önünde zemin
oluşturanlar, zemini kullananlar, zemin üstünde var olanlar ve yükselenler,
önderler, liderler, yön verenler ülkeye ve hatta dünyaya, mutlak surette
â??sağlam yere basmakâ?, her türlü çürüklük ve havailikten uzak olmak
durumundadır. Bu zorunluluğu algılamayanların, bireysel kayıplarının, çökmüş
davalarının, toplumsal hasarlar yanında hiçbir önemi yoktur. Yanlış kurulan
zeminlerde çizilen yönler, girilen yollar, alınan kararlar, uygulamalar,
ülkenin geleceğini yıllar ve asırlar boyu etkiler çoğu zaman. Tarihe bırakılsa
da yargılama, kayıp, parasal olarak ve göreceli ifade edilse de, asıl kayıp
heba olmuş zamanıdır ülkenin, fiyatı biçilemez şekilde.
OYNAK ZEMİN, OYNATIR. (02.06.2021)
59) HASRET; Herkesin içinde,
derin bir yerlerde saklı kalanlara duyulan hisler, özlemdir, hasret. Beraber
kullanıldığı fiiller ile bir eylemi, hasretin tarafını da ifade eder aslında.
Hasret bırakmak ile özleten, hasret çekmek ile özleyen, hasret gitmek ile göçen
bu dünyadan, hasret kalmak ile uzaklardakini ümitsizce bekleyen anlaşılırken,
hasret gidermek ile kavuştuğu özlenen ve özleyenin, hasretinle yanmak ile özlemin
şiddeti vurgulanır aslında. Hasretli olmak ise birilerini bekleyenleri, özlem
duyanları ifade eder, naifçe. Üzleten ile etken
mi, özleyen ile edilgen mi olmalı kişi? sorusuna, genel anlamda â??az ondan az
ondanâ? cevabı verilse de, asıl belirleyici olan kişinin karakter yapısı, kişilik
özellikleridir aslında. Üzleten, suçludur daima â??özlemâ?e sebep olduğu için, faydalıdır
da hasreti gidermenin, kavuşmanın anahtarı olduğu için. Bir telefon, bir
görüntülü arama, bir yerlerde buluşma, kalkıp ayağına gitme ile bitse de özlem
bir virgül misali, yeni bir özlemin de başlangıcı olur bazen. İstenmez genelde
yeni hasretlikler, ama iş ve aile hayatı, şartlar zorlar kişileri â??Allaha
ısmarladıkâ? demeye, gözden ırak olmanın gönülden de ırak olacağını bile bile. Bazen
de â??nasipse görüşürâ? der insan, özellikle yaş ilerleyince, tekrar kavuşma
umudunun olmadığı ifade edilir üzüntü içinde. Üzleyen, hasreti
çekendir zorda olan, imkânlar nispetini bilmesine rağmen, çaresizce bekleyendir
çoğu zaman. Ah üstüne ah söylerken dil, ıslanırken yanaklar, terlerken alın,
sıcaklık kaplarken bedeni, bakarken uzaklara gözler, dalıp giderken gönül derinliklere;
kimisi şiire döker, kimisi şarkıya, yazıya veya mektuba hasretini, bazen de resimle,
heykelle ifade eder, başkalarına aktarabilmek, paylaşabilmek için özlemini. Umuda
bir davettir bazen yazılan çizilenler özleyenler için, bir hatırlatmadır,
uyarıdır bazen de özletenler için özlemi gidermeye yönelik. Bazen eline alır
kitabı, okurken arar kendi hasretlerine benzer, ortak başka özlemleri ve
kavuşma hikayelerini, mutlu son dileyerek kendisi için de. Biraz burukluk
içerse de hasret, kişiyi canlı da tutar, hayatında, zihninde, yüreğinde bir yer
bulur ve korunur oralarda erişinceye kadar. Zaman zaman hatırlanır, bir â??ahâ?
çekilir bazen, birkaç gözyaşı da eklenir depreşen özleme. Abartılmamışsa, kara
sevdaya dönüşmemişse, kavuşabilme ihtimali varsa halâ, tedavilik durum da
oluşmamışsa, kişiyi ve çevresini olumsuz etkilemiyorsa, üzmüyorsa fazlaca,
ayarında tutulabiliyorsa iyidir hasret, hislenmek için sessizce, zahmetsizce,
kendi kendine.
ÜZLEMLERİ GİDEREN
OL. (31.05.2021)
58) SEVİYE; Belli bir kıyas
noktasından grup elemanlarının bulunduğu düzey, katman, basamak olarak tarif
edilen seviye, her türlü sıralama, kıyaslama, ölçme ve gruplandırma amacıyla
kullanılır. Kişilerin, çeşitli açılardan tabi tutulduğu, bilimsel veya bilimsel
olmayan yaklaşımlarla ortaya konan seviye belirleme çalışmaları vardır ki, önce
kişiler sonra da topluluklar yer bulur kendilerine. Hayat sürecinde
alınan eğitim ve öğretim, yetişilen aile ve çevre, kültürel ortam, karakter
yapısı, hayata bakış, ders alabilme ve öğrenebilme yeteneği, kişisel ve ruhsal
gelişim, sağlanan imkânlar, üzerine yapılan yatırımlar, özen ve intizam kişinin
seviye kazanmasına etki eder. Üyle ki, iki kişi yan yana gelse, birkaç kelam
etse kıyas çizgisi çekildiğinde, seviyeler ve farklar ortaya çıkar hemen,
birisi bir konuda diğeri başka bir konuda kıyasın üstüne çıkıverir. Kişileri
karşılıklı olarak geliştiren, öğrenmenin zahmetsizce olduğu, bilgi, görgü ve
yeteneklerin aktarıldığı, tatbikatının görüldüğü bu durum, genel anlamda
olumludur her zaman. İyi niyet temelinde paylaşılan her şey katkı sağlar her
seviyedeki için. Ancak, kibir oluşmuşsa ortamda, kasılmışsa çok bilen ve ezme
niyeti anlaşılmışsa, â??etkiâ? gücü kullanıma girmişse bir de, â??tepkiâ? de
beklenmeli karşıdan ister istemez. Eğer, artan seviye
kişilikleri etkilemiş, hor görme de gelişmişse, baskılanmış eziklik baskı
kurma, dayatma eylemine dönüşmüşse â??çatışmaâ? kaçınılmazdır artık. Karşıdakini
değersizleştirme, â??hep bencilikâ? hakimse ortama, çatışmasız çözüm terk etmektir
orayı hemen. Bazen mümkün olmaz bu kaçış, amirdir, patrondur, komutandır ve
hatta binilen aracın şoförüdür bazen de. Gerdikçe gerer ortamı zalimce, dişini
geçirmenin hazzını duyarak ve tahrik eder eylemsizliğini patlaman için, sabır
da zordur bu noktada ama haklı iken haksız duruma düşürmek de vardır zulmün
içinde. Günlük
yaşantımızda, biriyle temas kurulduğunda veya bir gruba girildiğinde, ortamdaki
seviye bir çok açıdan değerlendirip, kendi seviyene uygunluğunu tarttıktan
sonra olabilecek sürtüşmeleri öngörüp kalıp kalmamaya karar vermek,
çatışmasızlığı seçip ortam değiştirmek, riskleri en aza indirmektir en kolayı. Doğru tespitler için kişinin kendini de
tanıması esastır ki çatışmaya sebep olmasın, seviye düşse dahi kazasız belasız
sıyrılabilmeyi başarsın. Eğer, hasta ediyorsa birileri, onları tedavi için
zaman harcamayı bırakmak, boşa uğraşıp kendine eziyet etmekten çok daha iyidir
her zaman.
SEVİYENDE YAşA. (31.05.2021)
57) HEDEF; Nişan alınacak yer,
nişangâh olarak silahlarla ilintili cümlelerde kullanılan hedef, yapılması
tasarlanan iş, amaç, varılacak yer anlamlarıyla günlük yaşantımızda yer bulur.
Ulaşılacak son nokta belirlenerek kısa ve uzun vadeli planlamalar ile adımlar
atılır, yola revan olunur, çıkacak engeller aşılır, gayret sarf edilir. Bazen
çaba yetmez, destek almak, güç yetmez yardım gerekir bazen de vakit yetmez
zamana yaymak gerekir erişebilmeyi. Hedef, varmak için
konulmuşsa ufka, kişi bir istikamet üzeredir artık. Üngörüler geliştirip
ilerlemek, hal ve tavırlarını buna göre şekillendirmek, kararlarını amaca
yönelik geliştirmek ve uygulamak durumundadır. Her zaman olumlu sonuçlanmasa da
verilen ara kararlar, değişiklik gerektirse yolda sapmalar olsa da, frene
basılıp yavaşlansa soğutulması gerekse de heyecanın şiddeti bazen,
korunabiliyorsa hedef ve hedefe varış azmi, daima diri kalır çabalar, canlıdır
niyetler, düşünceler ve şevklidir kişi her zaman. Ailesi ve yakın çevresine de
rol düşer yürünen yolda, kimi az kimi çok etkiler varış sürecini ve bu
süreçteki aşamaları. Kazanılmışsa zafer, erişilmişse ufka, mutlu ve huzurlu ise
varış, anılarda kalır tüm gayretler, kişiler, olaylar, bazıları buruk olsa da. Hedef, yoksa eğer
vadeli-vadesiz, amaçsızsa o gün, boşluktadır kişi ve bu tür kişilerden oluşan
toplum, topluluklar. Birileri, hiç de iyi niyetli olmayan türler, boş adam
ararlar kendi hırs ve amaçları için kullanacak, yönlendirecek ve dahi
köleleştirecek, sadece zamanlarını değil iradelerini de ele geçirip zırvalarını
yaymak, bağırtmak için, â??çokâ? görünebilmek için â??boşlukâ?takilerle genelde.
Eğer, kan deli ise bir de, ortada güç ve enerji de oluşmuşsa, daha bir
değerlidir deli-kanlı kullanılmak için, yakıp-yıkmak için başkalarının
hedeflerini, yapılmışları, kazanımları bazen ve hatta ülkeyi bilinmeze, çıkmaza
sürüklemek için bazen de. Hedefsiz, bilmez çoğu zaman neye hizmet ettiğini,
dayatılmış amaç peşine itildiğini, verilmiş payenin geçici olduğunu, işi
bitince çöp olacağını ve bir çöplükte bulacağını kendinin. Hedefleri olmalı
kişinin, günlük, ömürlük, bu dünya ve öbür dünya için. Sarılmalı hedeflerine;
bazen yalnız, çoğu zaman ailesi ve çevresi ile. Koşarken hedeflerine;
başkalarını da dahil etmeli, büyütmek için hedefleri, arttırabilmek için
toplumsal faydayı, çoğaltabilmek için kazanımları insanlığa yönelik. şimdilik
erişilememiş hedefler, hedef havuzlarında toplanmalı, â??İstanbul, elbet bir gün
fetih olunacaktırâ? misali, miras kalabilmeli gelecek nesillere.
HEDEFLERİNİZ BOL
OLSUN. (30.05.2021)
56) ZIRVA ; Konuşmalar
esnasında, saçma sapan, boş ve anlamsız sözleri, temelsiz ifadeleri nitelemek
için kullanılan zırva, kişinin zannına, kafasındaki kurguya, genellikle yanlış
değerlendirme ve algılamaya dayalı cümleleri kapsar. Yazıya döküldüğü zaman
ifadeler, kısa da olsa bir süre geçmiş de yeniden okunmuşsa yazılan, yazan kişi
de anlar, görür boşluğu ve düzeltme yoluna girer zırvalamış olmamak için
genelde. Israr edilirse zırvada ve kasıt varsa ısrarda, saçmalık; yalan,
iftira, karalamaya dönüşür ki ahlaki, hukuki ve vicdani durum sorgulanır artık. Eğer muhatap bir
â??kişiâ? ise çileden çıkıp â??zırvalamayı kesmesiâ?
sertçe söylenir ve hatta çoğu zaman hiddetli, şiddetli ve kırıcı da
olabilir. Mümkün olsa da onarım, bir şüphe kalırsa kişide â??yine saçmalıyorsaâ?
diye tüm cümleler, doğrulama gerektirir hale gelirse saygınlık seviye
kaybetmiştir artık. Eğer â??toplumâ? ise muhatap, kamuoyu önüne serpilmişse
zırvalar, hemen karşısında olan â??saçma sapanâ? diyenlerle zırvadan medet uman,
menfaat elde etmeye çalışan, sürünün sayısını arttıran â??zırva destekçileriâ? ve
yenileri de ortaya çıkar hemen pay kapmak için ortamdan, daha da bulandırmak
için bazen de. Madem ki â??boş ve anlamsızâ?, neden söylenir, meşgul edilir insan
ve toplum ve nasıl destek bulur saçmalıklar, hatta niçin taraf olunur
anlamsızlığın yanında iradesizce ve teslim olmuşlukla. Kişi, bilincinde olsa,
zırva konuşma ve yazmanın aslında kişiliğinin sorgulanmasına, karakterinin
değerlendirilmesine ve yargılanmasına yol açacağını, itibarının zedeleneceğini,
dinlenebilir, okunabilir olmaktan uzaklaşacağını ve dahi güven kaybedeceğini
bilse, halâ ister mi zırvalamayı. İdeal cevap â??hayır tabii kiâ? olsa da
maalesef, asıl sorun kişilikte ise, kiralanmaya, satılmaya müsaitse eğer ve
yemliyorsa birileri zırvaladığı için, gündem oluşturmak ve kalmaksa asıl niyet,
kapışılıyorsa saçmalıkları, oluşmuşsa havada kapan çevreler, göreceli olarak
zirvede bulmuşsa kendini, tam gaz devamdır zırva ve yeni zırvalamalara
kalabilmek için orada. Ancak, şapka düşer
bir gün ve saçın rengi görünür, gerçekler bir güneş misali aydınlatır ortalığı
ve kavurur bütün zırvaları, yıkılır zırva tepeleri ve alaşağı olur
zirvesindekiler. Hatırlanmasa da adları çoğu zaman, arşivlerde kalsa da
zırvalar, ara sıra gösterilse de çirkinlikleri ve anlamsızlıklar, verdikleri
zarar ziyan, zulüm, eziyet kalır geride ve yenmiş hakları, çalınmış zamanları
kişilerin ve toplumun, tutmasa da izi kalmış çamurlar, ruhlardaki hasarlar,
kırılan kalpler, gönüller.
ZIRVA, MUTLAKA
ÜÜRÜR. (28.05.2021)
55) ZEKA VE AKIL; İnsanın düşünme,
değerlendirme, algılama ve bir yargı oluşturup sonuç çıkarma yetenekleri olarak
tarif edilen zeka, â??zekiâ? sıfatı ile kişiler, â??zekiceâ? ile davranışlar için
kullanılıyor. Akıl ise düşünme, anlama, kavrama gücü, hükmetme kapasitesi
olarak açıklanıyor ve â??akıllıâ?, akıllıcaâ? sıfatları ile yer buluyor. Ebeveynler
üzerinden çocuğa aktarılan genetik özelliklerin yanı sıra, özel olarak da
kişiye Allah tarafından verildiği öngörülen â??zekaâ? ve â??akılâ?, elle tutulamasa
da, çeşitli metotlar geliştirilse de net biçimde ölçülebilmesi mümkün olmuyor.
Bir konuda yüksek olsa da seviye, başka bir konuda silik kalabiliyor. Zeka, doğuştan
gelen kazanımların üstüne eğitim, bilgi, yetişme tarzı ve imkanları,
geliştirilen farklı yönler ile yeni durumlara uyabilme, yeteneklerin uyumlu
çalışması ile yeni çözüm yolları bulabilme becerisi olup hazır cevaplık ve ani
fikir üreticilik, sorun çözücülük olarak çıkıyor karşımıza. Kullanan kişinin
karakter yapısı ile de ayrıca bir önem ve değer kazanıyor, yer buluyor zeka.
Üyle ki, kendini "zeki" olarak gösterme gayretinde olanların, bunu
bir kişilik özelliği olarak sunanların â??zekiyimâ? diyerek yaptıkları
değerlendirmelerin bilgiden uzak olduğu, duyumlar ve önyargılarla, hatta
oturdukları mevki ve güce dayanarak yaptıkları ortaya çıkıyor ki genelde
çuvalladıkları görülüyor. Buna göre alınmış kararların zırva olduğu, zaman,
emek ve masrafların boşa gittiği anlaşıyor, fiyasko ile sonuçlanınca da zekası
tartışılıyor zekiâ??nin, yeni durumlar için de puanlanıyor, tabii ki. Akıl, sahip olunan
kapasitenin eğitim ve öğretimle bilgi yoğunluklu olarak geliştirilmesi,
yetiştirilen ortamın etkileri ile ilgi alanlarının belirlenmesi ve öğrenilmesi,
kazanımların arttırılması, gerektiği yerde kullanma ve karar oluşturma gücü
olup tüm birikimlerin, dinginlik içinde, sakin düşünme, alternatifler
geliştirme, eğrisini doğrusunu analiz etme ve yeteneklerin değerlendirilmesi
imkânı sunuyor. Akıllı kişi, duygu temelli değil bilgi temelli, araştırıcı ve
geliştirici, duyumdan ziyade ispatlı ve belgeli, gerçeklerle hareket eden,
kararlar verendir ki başarı ile birliktedir genelde. Zaman alsa da bazen yargı
koyabilmek, sıkışık dönemlerde yol açabilmek sabır gerektirse de kolay değildir
bilgi havuzundaki birikimleri süzebilmek, bağlantılar kurabilmek, anlamlar,
kavramlar geliştirebilmek, planlar, kıyaslar yapabilmek ve hükme varıp imza
atabilmek altına. Hatta, çamur atıcılara karşı savunabilmek, arkasında durabilmek
imzanın, çok yıpratıcı ve zordur aslında. AKILLI OL SAğLAM BAS, ZEKA UÜURUR (25.05.2021)
54) İYİ Kİ ; Geçmişteki bir
olayın anlatımı esnasında, â??güzel bir rastlantı olarak, ne mutluâ? anlamında
kullanılan, bazen de â??bir durumdan veya kişiden kurtulmuş olmayıâ? ifade eden
â??iyi kiâ?, yapılmış bir iş, hal ve hareketin sonuçlarından mutlu olunduğunu,
sevinildiğini gösterir daima. â??İyi kiâ?, zamanında
verilmiş ve bugün dahi arkasında durulan, eksiğiyle fazlasıyla savunulabilecek
bir karardır, başlangıçtır aslında. Bireysel söylenebildiği gibi, aileyi,
çalışma hayatındaki bir olayı, büyük kitleleri etkileyen kararlar ve olaylar
için söylendiğinde anlamı ve değeri devleşir, daha bir sahiplenilir, etkisi
yüzlerce yıl sürebilir ve üzerine tarih yazılabilir bazen. Kuşkusuz â??iyi
kiâ?nin olumlu sonuçlarından mutlu olanlar olduğu gibi, olumsuz etkilenenler,
zarara uğrayanlar da olacaktır her zaman. Hatta üzerinden yıllar geçince
eleştiriye çok daha açık hale gelecektir, o günkü durum; şartlar ve imkanlar
bilinmediği, nasıl bir ortamda geliştiği, başladığı, bittiği anlaşılamadığı
için. Kişi, tüm detayları bildiği halde, â??iyi ki yapmışım ama ...â? diyerek
kendisi de eleştirebilir durumu, bugün â??o günâ? olsa daha farklı veya daha olgun
bir karar verebileceğini ima ederek.
Yine de keşke demeden bitiyorsa eleştiriler, pişmanlık seviyesi düşükse,
yüzde bir tebessüm kalabiliyorsa eğer, â??iyi kiâ?nin mutluluğu, sevinci devam
ediyordur halâ. İnsanlar diyorsa â??iyi ki â?¦â?, bu gurur kişi göçüp gitse de
dünyadan, daima söylenip yazılacaktır hanesine. Yıllar sonra, â??iyi
kiâ? derken kişi; yüzü asılır, sesi titrer, sinirleri gerilir bazen, â??o günâ?ü
hatırlayınca. İyi ki ile varılan sonuç memnun edici olsa da, â??iyi kiâ?ye götüren
süreç, sebep olan kişiler, yaşananlar ve izleri beliriverir. Bazen kesip
atılmışlık vardır, bazen kurtulmuşluk, silinmiş ve arka dönülerek gidilmişlik
bazen de. â??Nereden hatırladımâ? dercesine
burulur insan ve sesli söyler bazen â??bu mu geldi aklınızaâ? diyerek çevresine.
Belli olur hemen unutulmak isteniş ama başarılamamış olmak. Kalkınca tozlar
üzerinden â??iyi kiâ?nin, birkaç damla gözyaşı ile ıslanır yanaklar yıkanırcasına.
Anlatılsa da o günkü duygular ve sebepler, eleştirilir ya da suçlu durumuna
düşülür bazen, ama uhde kalmıştır bir yerlerde pişmanlık olmasa, â??keşkeâ?
denmese de. Ahir ömürde, â??iyi
kiâ?lerin çokluğuyla tebessümler beliriyorsa kişinin yüzünde, eğer bir dokunuş olmuşsa
çevreye hatta insanlığa, etkilemişse birilerini, sebep olmuşsa yeni açılımlara,
meyvesini yiyorsa kuşlar-böcekler halâ, â??iyi ki ...â? diyorsa birileri
hatırlanmasa da ismi, â??ne mutluâ?. "İYİ Kİ"LERİNİZ BOL OLSUN (21.05.2021)
53) KEşKE ; Günlük konuşma
dilinde ve dilek anlatan cümlelere başlarken kullandığımız, geçmişteki
pişmanlıkları gelecekteki özlemleri vurgulayan bir kelimedir, keşke. Ümrümüzün
geçmişinde, günün şartları içinde, söylenen sözler, yapılan hal ve hareketler
ve bunlardan etkilenen kişiler, durumlar ve hayat çizgisi, yıllar sonra kişiyi
bir muhasebe ortamına sürükler ki bazen kendisiyle bazen de etkilenenlerle
hesaplaşır insan. Kişi, bireysel muhasebesini kısa aralıklarla yaparsa,
pişmanlıkları da o kadar çabuk ortaya çıkar ve düzeltilmesi, ömür yolculuğunda
yeni yolların çizilmesi, zararın ve en aza indirilmesi için fırsatlar yakalanır
genelde. Tamir için, bir özür yeterli
olurken sıcağı sıcağına, bir hediye bazen de, kucaklaşma da yeterli olur çoğu
zaman, içten ve samimi. Zaman geçerde soğursa pişmanlık, mesafeler girmişse
araya, telefona kalmışsa iş, zordur artık onarım. Eğer, göçüp gidenler olmuşsa hesap bu dünyada
görülmeden, kişi kalır â??keşkeâ?leriyle ahir ömründe bir başına. Üoksa keşkeler
hesabı kesilmemiş, pişmanlıklarına ah vah ile geçmeye başlamışsa günleri eğer;
gönül, zihin, beden kendini yıpratma dönemine girmiş, fiziki ve ruhi
rahatsızlıklar en büyük sorun oluvermiştir artık. Gelecek günlerdeki
arzular, umutlar için kullanılan keşke, aslında hedefleri de ortaya koyar ki
erişim için uygun yolun belirlenmesi, kararların zamanında alınması ve
uygulanması, yarına yönelik bugünden bir şeyler yapılmasına sebep oluyorsa
eğer, kendisi, ailesi ve yakın çevresi için de olumludur elbette. Ancak, hedef
çok â??keşkeâ?li, çok etkenli ve çok kişili ise, hele bir de inisiyatifler
içeriyorsa eğer, gerçekleşme çok daha fazla zorluklar içerir ki yeni yeni pişmanlıklar
oluşabilir. Az â??keşkeâ?li, yalın ve
erişilebilir, kısa vadeli bireysel özlemler, kişinin hayat sevincini, hayaller
kurmasını, amaçlar üretmesini, daima dışa açık olmasını, olumlu düşünmesini
geliştirir. Gerçekleşen arzu, çok mutlu ederken aksi durum, â??çok keşkeâ?lilere
göre daha az üzüntüye sebep olur daima. Ama olsun, pişmanlık en alt seviyede,
hesaplaşma en küçük alanda sağlamıştır, birikmeden, düzeltilemez olmadan. Geçmişimizin ve
geleceğimizin bir faturası olarak, â??keşkeâ? ile başlayan cümlelerle ve
tavırlarla yüzleşeceğimiz, yargılanacağımız olay ve durumların azlığını; akla,
bilgiye, hukuka, adalete dayalı, aceleci ve fevri olmaktan uzak, Hakkâ??a teslim
daha sade ve kontrollü bir hayat tarzı benimseyerek ve kişiliğimizi buna göre
şekillendirerek sağlayabiliriz ancak.
â??KEşKEâ?LERİNİZ OLMASIN (20.05.2021)
52) YETER ; â??İhtiyacı
karşılayacak kadar olanâ? olarak tanımlansa da, asıl anlamı, konuşma esnasında
ses tonuyla veya yazım esnasında önceki ve sonraki cümlelerle ağırlık kazanan,
buna göre bazen kibarca â??kâfiâ??, bazen de â??eh yeter beâ? ile hiddet ortaya
konulan bir kelimedir, yeter. Kelimenin kullanıldığı ortam ve olay süreci ile
bu durum içinde yer alan, kişi veya kişiler de anlamını ve dile getirilişini
etkiler muhakkak. Dolayısıyla, â??yeterâ?i söyleyen kadar söyleten de önemlidir
aslında. Kâfi ile nezaketin
seviyelerinde, â??daha fazlasına gerek yok, bu kadarı benim için uygunâ? olduğu
ifade edilir sunan kişiye. Böylece, ısrar kibarca önlenirken sunulana razı
olunduğu da belirtilir fazlası geri çevrilirken. İyi niyet temelinde,
karşılıklı zarafet öyle bir noktaya getirir ki ortamı, her iki taraf bir hoşluk
içinde bulur kendini. Bazen, gönlünden geçer insanın sunulandan â??biraz daha
alayımâ? diye ama görgüsü â??kâfiâ? demesini sağlar. Sunan ise â??biraz daha alsaydıâ?
derken içinden ikna olur â??kâfiâ? denmesiyle ve son bulur ısrarı, sunumu. Aksi
halde, ret, iade, zorlama, dayatma, sinir kelimeleriyle ortam tasvirleri
yapılır ki ne muhabbet ne de zarafetten bahsedilebilir artık. Yeter, haykırış
tavrı ve bunu destekleyen hal ve ses tonuyla kullanıldığı zaman, ortam herkes
için buz keser. â??Sonunda patladıâ? denilse de genel anlamda, â??haklıydı, sabır
taşı olsa bu kadar dayanırdıâ? diyenler ile â??hiç yakışmadı, bu da yapılır mıâ?
diyenler aralığında yer bulur ortamdakilerin düşünceleri. Asıl önemlisi, kimse
bilmez kişinin dolduğu süreci, zorlanan sabrın sınırlarını ve büyüklüğünü,
zihnen-bedenen-kalben yaşanılan gerilimi, nasıl bu duruma geldiğini kişinin.
Sonuçta hiddetli ve şiddetli bir YETER kalır ortada, eleştirilmeye, kınanmaya,
hor görülmeye ve hatta dedikodu yapılmaya müsait. Üoğu zaman, hiddete sebep
olan olay o kadar küçüktür ki â??bunun için miydiâ? diye sorgulatırken bardağı
taşıran son damla olduğu gözden kaçırılır ya da bilinmez genelde. Hele bir de
â??yeterâ?in muhatabı istemezse eğer, doğrudan suçlu durumuna düşürülür ki
â??hiddetlenenâ?, terbiye, edep kavramları içinde yargılanıp mahkumiyetin yolu
açılır hemen. Halbuki,
kuvvetlilerin adil olduğu hak-hukuk zemininde, adalet terazisine konabilse
YETERâ??in sahibi ve amirlerin, güçlülerin, oku-kılıcı-silahı olanların emrine
girmemiş, yamanmamış olsa vicdanlar, teslim olmamış, menfaatten arınmış olsa
kişilikler, özgür olabilse iradeler ve son damlaya değil de bakılabilse
bardağın doluş sürecine, varılacak hüküm de daha kabul edilebilir olacaktır
elbet. "YETER !", DEDİRTMEYİN (19.05.2021)
51) İLHAM ; â??İnsanın zihninde aniden ortaya çıkan, akla gelen bir fikir, bir bakış açısı, açılan bir pencere veya farklı bir görüş, yaklaşımâ? olarak tarif edilen ilham, nasıl geldiği bilinmese de yeri ve zamanı kestirilemese de gelmesi beklenen, istenen, arzu edilendir daima. Zamanında, müsait ortamda, uygun ekipman ve beceri ile hayata geçirilebilirse â??gelenâ?, çok daha büyük yeniliklerin kapısı olabilir. Sadece ilhamın ilk sahibi değil sonraki nesiller için de kaynak olarak kullanılır, yeniliklere dayanak, başlangıç olabilir, aynı ilham bir ışık gibi farklı yönlerde gelişmelerin zemini olur, yol açabilir. İlham, bilimsel ve dinsel alanlarda, çeşitli anlam ve büyüklüklerde açıklansa da satın alınamayacağı, sipariş verilemeyeceği, yer ve zamanının ve hatta konusunun kestirilemeyeceği açıktır. Gelmesi için inzivaya çekilmek, beklentiler içine girmek, elinde kalemle kağıt başında veya boya fırçası ile tuval önünde pineklemek, ara sıra â??nerede kaldı bu ilhamâ? benzeri cümlelerle serzeniş, kişiyi farklı bir psikolojik duruma götürür ki diğer kişilere verilecek â??ilham bekliyorumâ? cevabı doktor randevusu aldırabilir. Nereden ve nasıl geleceği bilinmediği halde halâ bekleyenler, böyle bir durum içine girenler, ilhamsız yazamaz, çizemez, düşünemez hale gelenler uzun ve zorlu bir tedavi sürecinde bulabilir kendini. Neden, kişi ilham beklesin ki, neden ihtiyaç duysun ki, sorularına çok farklı cevaplar verilebilse de â??çaresizlikâ? ve â??tıkanmışlıkâ? denebilir bazen kısaca. Sadece bir kıvılcımdır bazen çare olan, yol açan, bazen paylaşmaktır sıkıntıyı birileriyle, sosyal medyada büyük topluluklarla, belki onlardan bir pırıltı gelir düşüncesiyle. Üaresizliğe çare aramak gayreti dahi sabitlenip kalmak durumunu aşmaktır, değerlendirmektir mümkün olan seçenekleri, çözümlemektir eldeki verileri imkanları, izin vermektir birilerine duruma katkı sağlamalarına ve yaraya merhem olabilme keyfini yaşamalarına, beraberce sevinmeye, â??iyi ki varsınâ? demeye her zaman. Bazen, tıkandığı yerde bırakmak, ara vermek, uzaklaşmaktır sorundan, konudan. Zamana bırakmaktır eğer çözüm çok acilen gerekli değilse. Süre, günler hatta aylar alır bazen ama bir gün â??her nasılsaâ? bir kıvılcım çakar aklımızda, zihnimizde bazen de yüreğimizde. İlham, tam da budur işte, beklenen ama nasıl ve ne zaman geleceği bilinmeyen. Hemen bir gayret başlar çaresizliği gidermeye, çözüme yönelik, yorgun kafa gitmiş, zihin açılmıştır artık. Göz önünde olan bir malzeme, bazen bir küçük alet ve tek bir kelime açar tıkanıklığı ve huzur, neşe mutluluk dolar gönüllere. İLHAM, VAKTİNİ BEKLER. (18.05.2021)
50) VEFA ;
â??Vefa, sadece İstanbulâ??da bir semt adı değildirâ? cümlesi ile önemi anlatılmaya çalışılan vefa, â??sevgiyi sürdürme, saygı ve dostluk bağlılığıâ? olarak tanımlanıyor. Günlük yaşantımızda, kişiler arasında oluşmuş muhabbetin zaman içinde sürdürülebilmesi, araya mesafeler girse de irtibatın devam etmesi, zaman zaman yüz yüze veya telefonla görüşebilme imkânlarının oluşturularak bir hatırlama, hatırlanma durumu sonrasında kişileri â??vefalıâ? sıfatı ile anarken, tüm muhabbetin unutulduğu, bağların koptuğu, habersiz-sedasız uzun yılların geçtiği durumlarda da kişileri â??vefasızâ? sıfatı ile anlatırken kullanıyoruz vefa sözcüğünü.
Vefanın beklenebilmesi için önce bir dostluk sürecinden geçilmesi, hatırlanmaya değer muhabbetin oluşturulması, bağların samimiyetle sağlamlaştırılması ve derinleştirilmesi gerekiyor ki bu dönem emek ve çaba harcanmasını da kapsıyor. Hayatı, iz bırakılarak geçirilmiş ise hele bir de bazı hayatlara dokunulmuş ise ara sıra hatırlanma ihtiyacını hak eder ve böyle bir beklenti içine de girer insan. Bu durum, kişiye vefa sıfatını kişiler üzerinde kullanma hakkı verdiği gibi kendisinin de o sıfata layık olup olmadığını, vefalı mı, vefasız mı olduğunu sorgulama, özeleştiri durumuna da düşürmeli aslında. Ara sıra telefon rehberine bakmalı, fotoğrafları incelemeli, öğrencilik ve çalışma dönemlerinden anılara dalmalı, vefa örneği gösterilecek isimleri hatırlamalı ve hatta zorlanmalı. İletişimin, internetin ve sosyal medyanın hızla gelişmesi, kişi bulma, buluşma, gruplar oluşturma, görüntülü konuşma, yazılı ve sözlü mesaj, yazışma imkânlarının parmakların ucunda olduğu günümüzde, hatırlananlara ulaşılabilmenin yolları aranmalı, ipuçları takip edilmeli ve mutlaka değerlendirilmeli temas için.
Hiç beklemediğimiz bir anda, hatta ismini cismini unuttuğunuz birinden aldığımız küçük bir haber, bilgi, fotoğraf veya bir mesajın dahi ne kadar değerli olduğunu, bazen gözümüzü dahi yaşarttığını görüyoruz. Biz de oluşan bu etki ve o kişi hakkındaki vefalı tanımımız, benzer hareketi bizim de birileri için yaptığımızda aynı sıfatla anılacağımızı, değerleneceğimizi garantiliyor aslında. â??Aradığı sorduğu yokâ? gibi bir duvarın arkasına sığınmaktansa â??ben bir arayayımâ? hamlesi ile duvarı yıkan olmak çok daha etkileyici ve değerli sayılacaktır. â??Ünce o arasınâ? gibi biraz da kibir içeren yaklaşım, vefasızlığa giden yola yeni taşlar döşeyecektir ki uzayan yollardan dönüş zorlaşacaktır. Hele bir de tozlanmış, çamurlanmış, yön levhaları da kaybolmuşsa temasın iyice imkânsızlaşacağı ve pişmanlıklara sebep olacağı unutulmamalıdır.
SOR KENDİNE â??VEFALI MISINâ?. (09.08.2020)
49) FARK ;
â??Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmasını önleyen başkalık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, aynı olanların ayıklanması sonucunda kalanâ? olarak tarif ediliyor, fark. Nitekim, sekiz milyar insanın yaşadığı dünyamızda, her bireyin â??kendine hasâ? özellikleri olduğu, asla â??aynıâ? olmadığı biliniyor ve yeni yeni farklar bilimsel olarak da keşfediliyor. Böylesine çok farklılığı özümsemiş toplumların ayrımcılıktan uzak, daha barışçıl, insani değerleri ve bağları daha kuvvetli olduğu görülüyor.
Yaratılmışların en mükemmeli olan insan, tümden gelim metodu ile çeşitli komularda analiz edildiğinde â??her bireyin benzersizâ? olduğu sonucuna ulaşılır. Ancak, analizler bir grafiğe aktarıldığında â??çan eğrisiâ? görünümler ortaya çıkar ki konuya göre ortadaki şişkin bölümün hacmi değişkenlik gösterir. İki yönde sonsuza giden eğrinin uç bölgelerinde kalanlar, bireysel farklılıkları ile genelden ayrılırlar. Olumlu, güzel yönleriyle öne çıkanlar arasında yer almak â??istenenâ? durum olmasına rağmen, aksi yönde kalanlar â??hoşgörülebilirâ?den â??istenmeyenâ?e kadar değişen aralıkta yer bulurlar kendilerine. Böylece, farklılıkları ile daha bir bireyselleşen kişi, sahip olduğu zenginlikler ile toplum içinde sıradan, alelade biri olarak yer almaktan ve anılmaktan da kurtulmuş olur.
Üzelliklerinin bilincinde olan ve bunları doğru yerde, doğru zamanda, doğru ekipman ve doğru kişilerle değerlendirebilen kişi, öncelikle iç huzura kavuşur ki oluşturduğu farkındalığın manevi hazzını yaşar. Ancak, genel içinde özel olabilmenin getirdiği dezavantajlar, sıradanlığı aşma çabasında olan bireyi, üzücü ve yıpratıcı bir sürecin de içine çeker. â??Anlaşılmak zor zanaatâ? cümlesi ile özetlenen bu durumda, kazanan veya kazandığını sananlar, parıltıyı göremeyen, anlayamayan, farkı fark edemeyen sıradanlar ile kibir ve kaprislerinin esiri olmuş zavallı kösteklerdir. Belli bir durum ve olayda kaybetmiş olan ise, akışı değiştirmek, çarkların arasına çomak sokmak isteyen, takdir edilmese de tüm iyi niyeti ile mücadeleye devam eden, kişiliğini yenilikler, güzellikler üzerine kurmuş farklılardır. Son tahlilde, asıl kaybedenler; köstekler ve bunların engellemesi ile aydınlığı önlenmiş, mevcuda razı edilmiş, akışına bırakılmış toplumdur, dünyadır.
Günümüzde, her alandaki çok çeşitlilik, kişinin kendindeki farklılıkları görme, seçme ve genel içindeki pozisyonunu belirlemesine büyük katkı sağlıyor. Üzellikle, iletişim imkânları ve hızıyla dünyayı parmaklarının ucunda dolaşabilen, sosyal medya ortamlarında yer bulan, çevreyi, dünyayı tanıyan kişi, kendini tanıma ve tanıtma yolunda da atılımlar yapıyor, sıkıştırıldığı çerçeveyi zorluyor, yeni kapılar açıp yeni yollara koyulmanın çarelerini arıyor.
FARKLILIğINI BİL VE GÜSTER. (02.08.2020)
48) HAFIZA ;
â??Üeşitli yollardan öğrenilen bilgileri akılda tutabilme becerisi, bellekâ? olarak tarif edilen hafıza, depolama, saklama ve geri çağırma yeteneğini de kapsar. Sürekli gelişmeye müsait olan hafıza, inanılmaz büyüklükte ve çeşitte bilginin sanal olarak yer aldığı, yazılı, sözlü, sesli ve hatta çok boyutlu görüntülü bilgiler deposudur aynı zamanda.
İnsan, yaşam sürecinin başladığı, henüz doğmadığı andan itibaren devamlı bilgilenme içindedir ki başlangıçta â??her şeyiâ?, sonraları â??lazım olabilecekleriâ?, â??bazı şeyleriâ? depolama, hafızaya atma gayretinde olur. Göçmeye yaklaşırken dünyadan â??çok az şeyiâ? biriktirebilir kişi, bazen de â??hiçbir şeyiâ? ve hatta mevcutları dahi tüketir bazen. Hafızayı doldurma dönemi, kişiden kişiye değişse de besleme eğrisinin gençlik yılları ve okul döneminde zirve yaptığı, iş ve meslek hayatının ilk çeyreğinde de devam ettiği, ancak sonrasında inişe geçtiği söylenebilir. İş değişikliği, sosyal durumdaki gelişme, mesleki yeterliliğin arttırılması gerektiğinde eğride tekrar zıplamalar oluşabilir. â??Yaşam boyu öğrenmeâ? ilkesine sahip, öğrenmeyi bir hayat tarzı, karakter özelliği haline getirmiş kişilerde ise eğrinin sürekli yukarı yönde, çok sık zıplamalı ve basamaklı olduğu görülebilir.
Üzellikle, gençlik döneminde edinilen, belleklenen bilgilerin en azından bir bölümü, anne-baba olunduğunda çocuklarına geçer mi, genetik olarak veya bilinçaltında yer bulabilir mi acaba sorusu, çeşitli bilim alanlarında cevaplanabilir mutlaka. Ancak, â??anasının kızıâ?, â??babasının oğluâ?, â??tıpkı benâ? gibi ebeveyn cümleleri ve çok özel detay bir bilgi veya davranışın, düşünme tarzının, yaşı o bilgiyi edinmek için yeterli olmayan çocukta da görülmesi hali, sorunun cevabına â??evetâ? demeyi gerektiriyor bazen. Bu durumda, hafızanın güzel, değerlendirilebilir, hem dünyevi hem de uhrevi dünya için faydalı bilgi ve becerilerle doldurulması büyük önem taşıyor.
Hafıza, bir yerden bir yere aktarılamayan, kopyalanamayan özellikleri ile tamamen kişisel olup kullanımı, paylaşım tarzı, şekli ve miktarı da â??sahibininâ? özgür iradesi ve inisiyatifi dahilindedir. Kişi, â??ister veririm istemezsem vermemâ? çerçevesi içinde bulunsa da paylaşımcı yaklaşımı başta olmak üzere, aktarma, öğretme, bilgiyi çoğaltma, doğruluk ve dürüstlük gibi temel karakter özellikleri, hafızanın hem doldurulma ve hem de yeniden kullanımı noktasında büyük önem taşır. Bunların, davranışlara dönüşüp eylem üretmesi, dünyaya hizmet etme yolunda kullanılması, ışık olup aydınlatması, kapılar açması, yol olması, yol göstermesi ile kişi, â??faydalı insanâ? olarak daha aranır, sorulur, danışılır ve saygı duyulur olur ki alan da veren de razıdır artık.
â??HAFIZANâ?, HER DAİM AÜIK OLSUN. (25.07.2020)
47) HİÜ ;
Günlük yaşantımızda, â??boş, değersiz, belirsiz, önemsiz olan şey veya kimseâ? anlamında kullanılan hiç, önünde yer aldığı kelimeye, ifadeye veya cevaba büyük anlamlar kazandırır ki â??daimaâ? ve â??aslaâ? uçlarında hüküm belirler. â??Hiç yalan söylemezâ? ile olumlulukta doğruluk zirvesine çıkan kişi, â??hiç çalışmazâ? ile olumsuzlukta tembelliğin derinliklerine iner ve kalır orada yıllarca, yaftalı olarak.
Üç harfin gücü, vezir de edebilir kişiyi, rezil de. Dolayısıyla, hiç, kullanan kişi açısından da inanılmaz büyük, sorumluluğu çok ağır bir kelimedir. Kişi başkasını betimlerken koyduğu hüküm ve yargı ile â??kendi onurunuâ? da ortaya koymuş olur aynı zamanda. Eğer, â??hiçâ?li yargı doğru değilse, sadece bir zan ise ve eğer birisinde iz bırakmak için çamur ise, söyleyenin şerefsizliğini tescil eder ki ne güven kalır, ne saygı-sevgi, ne de yılların emeği ile kazılan itibar geride. Kimse, â??O, benim gözümde bir hiçtirâ? cümlesindeki â??Oâ? durumuna düşmek istemez ve hatta kimseyi â??Oâ? durumuna düşürmek de istenmemeli, bunun için bir çaba içinde de asla olunmamalı ki bir gün bir şamar gibi suratında, hayatında patlamasın, itibarsız-onursuz duruma düşürmesin söyleyeni.
Günümüzde â??hiçâ?, oluşturacağı etkinin büyüklüğü, menzili ve ağırlığı düşünülmeden o kadar hoyratça ve bolca kullanılıyor ki maalesef, şaşmamak elde değil. Ürtüsü, kısa sürede kalkan gerçeklik karşısında, söyleyenin de söylenenin de düştüğü durum zirvelerde veya derinlerde yer buluyor kendine, utanılası bir şekilde. Ama ne gezer, kaybedilince itibar ve şeref bir kere, yüzsüzleşince kişi artık, çamurlaşıyor bu sefer her yere yapışmak için, yerleşiyor yandaşlarının eline-beline-diline ve dahi kiralanmış, satılmış akıllarına bir virüs gibi bulaşarak yayılabilmek için. Hele bir de, sosyal medya fareleri, parmaklarının uçlarına alıyor ki hiçâ??li yargıyı, doğruluğunu arama, tartma gereği bile duymadan, ışık hızında yayıyorlar bütün dünyaya, alçaklığın derin çukurlarındaki yerlerinden.
Bir de, hiç bir iş yapmadan, üretmeden, asalak gibi yaşayan, ülkeye, topluma ve dahi dünyaya â??Kırım-Kongo kanamalı hastalığıâ?na sebep olurcasına kene gibi yapışan, hasta eden, strese sokan, psikoloji bozan, bir türlü kesilip atılamayan, def edilemeyen ve hatta sürekli ensenizde, çevrenizde gezinen, sadece â??hiçâ? satanlar, â??hiçâ?liklerini pazarlayanlar var hayatta. Ayrıca, hiçâ??e müşteri olanlar, alanlar, yutanlar ve hatta kendine mal edip ikinci el olarak kullananlar da var ki düşünüyor insan, satan mı, alan mı daha kişiliksizlik, onursuz diye.
â??HİÜâ?, UTANCA DÜNÜşMESİN. (17.07.2020)
46) HAYAL ;
â??Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şeyâ? olarak tarif edilen hayal, dalıp gittiğimiz, bulunduğumuz ortamdan kısa süreli de olsa kopup çok uzaklarda bir şeyler aradığımız, umutlar geliştirdiğimiz, bazıları yere basan şekilde gerçekleşmesi ihtimali olan bazıları da uçuk-kaçık sayılan olaylar, durumlar için bir başka boyutta dolaşmaktır, gezinmektir, planlar kurmaktır aslında.
İnsan, hayal kurabilmeli, kurgulayabilmeli, bunun için kendine fırsatlar yaratmalı ki yeni hedefler belirlesin, önceliklendirsin, sıralasın ve gerçekleştirme gayreti, umudu içinde bulunsun daima. Böylece, aklını da davranışlarını da günlük hayatın gereksiz meşgalelerinden, dedikodu, yalan ve kötü niyet geliştirmekten ve hatta bunları eyleme dönüştürüp keskin sirke misali â??zararlı insanâ? olmaktan uzak durabilir, kolayca ve zahmetsizce. Belki de hayalleri, sadece kendisi için değil, dünya için de güzellikler geliştirmesini, insanlık namına yapabilecek nice hizmetlerin, katkıların düşünülmesini, yeni özlemler oluşturulmasını da içerir ki yağmasa da gürlemeye hazır olarak bekler zihnin köşelerinde.
â??Büyük hayallerin yüzde onu, küçük hayallerin onda biri gerçekleşirâ? ilkesi ile boyut verilebilse, â??kesin, olabilir, belki, zor, eh işte, uçuk, zırva, aslaâ? gibi ölçeklendirilebilse de hayaller, sınırlar konmamalı aslında, zihin olabildiğince zorlanmalı, biriktirilmeli hayaller hafızada, mümkünse yazılmalı sonrası için ve insanlığa mal edilmeli, evrenselleşmeli yeni nesillere ışık olabilsin, pencere açılabilsin diye ve daima â??umutâ? taşımalı, oluşturmalı insanlarda gerçekleşeceğine dair.
Paylaştıkça çoğalan bilgi gibi hayallerin paylaşılması da başka zihinlerde yeni kapılar açılmasına, daha da gelişmesine, çoğalmasına ve detaylandırılmasına, benim hayalim yerine â??bizim hayalimizâ? olmasına evrilecektir mutlaka. Gerçekleşmesi belki an meselesine, belki yüzde bir ikiler boyutuna ve asladan olabilir ölçeğine erişecektir böylece. â??Amma attın haâ? ünlemi ile tepki alsa da insan, uçmalı â??uçukâ? hayaller için evrene ve kaçmalı â??kaçıkâ? düşler için bulunulan o andan başka ortamlara, zihnen ve bedenen bazen de. Daima, gerçekleşme ümidi, bir yeşerti de içermeli ki yere basmasa da henüz, zihnin derinliklerinde yer bulabilsin, tutunabilsin hayaller. Zaman zaman hafızadan çağrılarak tozu alınmalı ve belki güncellenmeli biraz daha geliştirilerek, her zaman parlaklığı, ışığı korunmalı ta ki pırıltılar sönünceye, tamamen kararıncaya kadar zihin ve duruncaya kadar beyin, beden ve kalp. HAYALLERİN â??SONSUZâ? OLSUN. (11.07.2020) ------------ + -------------
|