KÖŞEM Yazıları ; http://www.yoldurum.com/inc/mgphp/kosem.php
80.SANAL DÜNYA; İnsan beyninin
sonsuz büyüklükteki düşünme, tasarlama gücü ile zihninde canlandırdığı,
gerçekleşmesi özlense de henüz elle tutulur hale gelmemiş, sadece hülyalardan,
imgelerden oluşan, kişiye özel hayal alemidir aslında sanal dünya. Uyku halinde iken
istem dışı olarak görülen, müdahale etme, değiştirme imkânıı bulunmayan,
istendiğinde çıkılamayan rüya, benzer görünse de nispeten, bizzat kişi
tarafından kurgulanır hayal, ara verilir, tekrar dönülür, yenilenir, düzeltilir
her zaman sanal olarak. İçeriği ise hayalin, kişinin bilgisi, becerisi, ilgi
alanları, karakteri, dünyevi ve uhrevi kültürel altyapısı, inancı, yetişme
tarzı, çevresi, merakı ve öğrenme yeteneği, hayat tecrübesi ve hatta genetik
özellikleri ile belirlenir kuşkusuz ki; kitaba, filmlere ve hatta fiziki
objelere dönüşür bazen de. Zihindeki bireysel
hayal aleminin veya diğer kişilerin de katkısı ile geliştirilen alemlerin,
bilgisayar teknolojileri ve yazılımları ile resimlere ve şekillere dönüştüğü,
birbiriyle ilişkilendirildiği, renklendirilip hareket ettirildiği, derinlik
algısı oluşturacak şekilde sunulduğu, ses ve ışık eklentileri ile içeriğin
zenginleştirildiği, görüntü kalitesinin arttırılması ile gerçeklik seviyesine
çıkılabildiği ve gözlük benzeri elektronik cihazlarla içine girilebildiği,
dolaşılabildiği, tasarlanmış içeriğe uygun eylemler yapılabildiği, içinde var
olunabilen, isteğe bağlı davranılabilen, cismen yaşadığımız dünyadan bambaşka
ama sadece görme ve duyma duyularına hitap eden, heyecan, korku, sevinç, keder
gibi hisleri de uyandıran, bunlara göre tepkiler verdiren, davranışlar yaptıran
görsel bir ortam veya ortamlar bütünüdür aynı zamanda, sanal dünya. İçeriği, konusuna
göre oluşturulan ve sürekli geliştirilebilen sanal dünya içine girildiğinde,
oturduğu yerde boyut değiştirir insan, bir anda başka bir evrende "sanır" kendini. Uçsuz bucaksız dağlarda, ovalarda dolaşır, uçurumdan düşer bazen ama
incinmez bir yeri, sonsuz gökyüzünde uçar kuşlarla yan yana, bazen uçakla, uzay
gemisiyle, derin denizlerde balıklarla yüzer yan yana, yarış yapar korkusuzca,
ata, file, dinozora, ejderhaya dahi binebilir, koşturabilir onları dolu dizgin.
şehirlerde, müzelerde dolaşır, bazıları kurgu bazıları gerçek resimli, hem de
yerinden kalmadan zahmetsizce. "Sıra bende" deyince birisi, "yeter artık oynadığın" duyulunca, fişi çekilince gözdeki cihazın,
kararır az önceki sanal dünya, üç boyuttan hiç boyuta geçilir bir anda, yoktur
bakılacak bir yer, sona ermiştir zaten "sanılan" olan görsellik. Çıkarınca gözlüğü, görülen, dokunulan, yenen, içilen, koklanan her şey
gerçektir ama zahmet gerekir artık edinmek, erişmek için bu defa.
ZENGİN HAYALLERLE
GERÇEKTE YAŞA (04.04.2022)
79.METAVERSE; Sanal dünya,
dijital evren, görsel dünya, masal dünyası, rüya alemi, hayal dünyası gibi
afili veya sıradan kelimelerle tanımlanan, günümüzün en yeni ve geleceğin
dünyası olarak açıklanan metaverse, boyutları ve büyüklüğü henüz
tanımlanamayan, olumlu veya olumsuz etkileri, bunlara karşı gelişecek tepkileri
kestirilemeyen, yönetimsel, hukuksal ve toplumsal fayda ve zararları tartışılan
bir sonsuz alem ve hatta çok katmanlı sonsuz alemler olarak hızlı bir oluşum
içinde. Yaratılmışların en
mükemmeli olan insanoğlunun düşünme ve hayal edebilme gücü, muazzam merak
yeteneği ile sonsuz gökyüzüne bakarken yıldızları saymaya çalışması,
dizilişlerinden bir takım şekiller oluşturması, anlamlar yüklemesi, gidebilme
hayalleri kurması, oralardaki yaşamı tasvir etmesi, kendisini de dahil etmesi
bir ölçüde, sonra mağara duvarlarına çizmesi, taşlara kazıması, topraktan
yapması, yazılara dökmesi, kitaplara basması ve bilim-kurgu veya o gün için
saçma filmlerle anlatılması düşüncelerin
ve hayallerin, metaverse sürecinin adımlarıymış meğer. Uzmanların çeşitli
şekillerde açıkladığı, her gün yeni tanım ve anlamların ortaya çıktığı
Metaverse kavramındaki üç boyutlu görsel dünyanın ve bunu oluşturan alt
bölümlerin veya farklı içeriklere sahip başka sanal alemlerin birileri
tarafından düşünülmesi, tasarlanması, tema ve içeriklerinin oluşturulması,
yazılım olarak da kurulması gerekiyor öncelikle. Kişilerin, bu alemlere
girebilmesi için uygun bir elektronik cihaz kullanmaları ve birey olarak var olabilmeleri
için de, bu alem için oluşturulmuş Avatar olarak tanımlanan sanal görsellerinin
olması gerekiyor. Kişiye özel Avatar, o kişiye benzeyebileceği gibi,
değiştirilmiş bir yüz, çok farklı bir beden yapısı veya hayal ürünü "beş gözlü,
tek boynuzlu, pembe renkli bir kafa, dört kollu, altı bacaklı yeşil renkli bir
beden" olabiliyor mesela. Hatta alemin içeriğine ve görsel etkinliğin işlevine
uygun farklı farklı avatarlar gerekebiliyor bazen ki; "Avatar Tasarımcısı" adıyla bir meslekten söz ediliyor şimdiden. Televizyonun
gündelik hayatımızdaki yeri yüzde on iken, sanal dünyanın yüzde altmış olacağı,
günümüzün onbeş saatinin bilgisayar, akıllı telefon ve diğer cihazlarla
metaverse içinde geçeceği öngörülüyor. Dolayısıyla, yeni alemler oluşurken
bunların kurulum, işletim, gelişim aşamalarında çok sayıda insanın çalışacağı,
henüz adı konulmamış meslek alanlarının ortaya çıkacağı, yazılım ve donanıma
yönelik teknolojilerin gelişeceği, icatların ve mucitlerin artacağı bir yakın
geleceğe koşar adım, dolu dizgin gidiliyor. Böylesi bir dünyada bilgi ile
donanmış genç nüfusa sahip ülkelerin büyük avantajlara sahip olduğu görülüyor.
GELECEK, ONU
YAZANLARINDIR (30.03.2022)
78.SANAL; Gerçekte yeri
olmayıp zihinde tasarlanan, mevhum, farazi, tahmini olarak tarif edilen sanal,
düşünülme, olabileceğine inanılma, zannedilme eylemlerine sebep olan sanılan
olarak da ifade edilir aslında. Oluşturulmak istenen sadece algı ise eğer,
olayın gerçek olmasının veya gerçek tarafının gösterilmesinin önemi yoktur çoğu
zaman. Eldeki veriler ve teknolojik imkânlar, sanılan üretmek için kullanılır
bu durumda ve ortaya sanal gösterimler, tasvirler, anlatımlar çıkar. Bir masal
anlatılırken, bilim kurgu film çekilirken veya bir tema verilmek, öğretilmek
istenirken birilerine, sanal bir takım olaylar kurgulanabilir, resimler,
görüntüler oluşturulabilir kuşkusuz. Ancak bilinir ki bunlar hayal ürünüdür,
yapanların düşünceleriyle şekillenmiş tasavvurların sunumudur. Gerçekte ise
yoktur bunlar ve böyleleri. Dolayısıyla, sanal görseller bazen hoş, neşe,
güzellikler katarken yaşantımıza fazlaca zararı dokunmaz bu türlerin,
abartılmadıkça ve kaptırmadıkça insan kendini delicesine. Bazen de aklımıza
yatar olabilirliği, hatta alınan ilhamla yeni kapılar açılır yeniliklere, yeni
masallara ve icatlara belki de. İşte o zaman desteklenir sanal, gerçek dışılığı
ve imkansızlığı biline biline. Eğer kurgulanmışsa
bir toplumsal konu sanal olarak ve eğer etkiliyorsa insanları olumsuzca,
düşmanca duyguları besliyorsa birilerine karşı ve hatta nefreti, hakareti,
iftirayı körüklüyorsa devlete, kurumlarına ve yöneticilerine karşı, bozuyorsa
toplumsal huzuru, tehdit ediyorsa barışı ve güveni, o zaman "dur" demeli "tükürülmeli" bazen de her türlü sanal işe, ürüne, gösterime, sanılmasına engel
olmak için uydurulmuşun, sanat kavramı içinde gizlenmiş, özgür düşünce ifadesi
ile süslenmiş, demokrasi kılıfına büründürülmüş olsa dahi her zaman. Gecikirse
mani olma, an be an zehirler toplumu sanal, özellikle gençliğini ve geleceğini
bir ülkenin, ama gerçekten bu defa. Hele bir de bilinçaltına sızılmış, ele
geçirilmişse, kodlanmışsa beyinler sanala inanmaya ve yatkın hale getirilmişse
gösterilene kanmaya, gereksiz gösterilmişse sorgulamak, peşinde koşmak yersizse
gerçeğin, zordur artık anlatmak gerçekleri, soksan da gözü gözüne. Korunmak için sanal
olandan, korumak için ailemizi, hatta devletimizi karınca kararınca, "uydurmaların sonsuz, gerçeklerin
yalnız" olduğu bilinciyle, daha bir gerçekçi olmak, gerçeğin detayları ile
donanmak zorundayız her daim. Tedbirli
ve temkinli olurken sanala karşı, gerektiğinde hazır olmalıyız çürütmek için
gösterilen sanalı, sanılmaya çalışılanı, bilgi ve belgelerle her zaman. Uyanık
da, zeki de olmalıyız anlamak ve engel olabilmek için inceden işleyen, göz
boyayan, afili sanalları da daima.
SANALI, GERçEK SANMA (24.03.2022) 77.EZİK; Bir darbe, sıkışma,
dövülme sonucunda deride meydana gelen hasar, morarma, sızı ve acı olarak tarif
edilen ezik, olaylar ve hayat şartları karşısında güçsüz ve sıkıntılı duruma
düşmüş olan, üzüntülü, bezgin, umutsuz bir ruh halini de anlatıyor, mecazen. Ezik; bazen
merhameti, acımayı tetikleyen, yardım etme, edebilme yolunu açan, elinden
tutma, kaldırma gayretine düşüren bir tanımlama olurken, bazen de hakarete yönelik kullanılır oldu
maalesef. Hem de karşıdaki bu durumda mı, gerçekten ezilmiş mi diye düşünmeden,
sorgulamadan doğrudan bir yaftalama olarak çoğu zaman. Masumane yaklaşımla,
düşkün manasında ise hitap, hoş görülse de nispeten, hiddetle ve şiddetle
söylenmesi, yalan ve iftira içermesi kabul edilemez asla. Üyle ki, tepki
oluşması, misliyle karşılık bulması ve cebre dönüşmesi mümkündür daima. Ümür sürecinde, hem
ezen-ezici hem de ezilen-ezik olabiliyoruz aslında. Yaşananlar kişiliğimizi
oluştururken, bazı ezilmeler, ezik durumunda kalmalar sineye çekilip
kabullenilir, yeni sorunlara, dertlere yol açmadan benimsenir, yenir, yutulur,
hatta unutulur belki. Baskıladım zanneder insan, kendisi de ezen de çoğu zaman,
ama birçoğu birikir bir yerlerinde zihnin, yüreğin. Silinmesi iyidir zaman içinde, sağlık için de
gereklidir aslında, hatırlanıyorsa sık sık, depreşiyorsa yaralar, zarar verir insana gün be gün, patlarsa eğer birikenler
bir gün, tedavi gerekir o zaman, tek taraflı veya çok taraflı bazen de. Karakter
şekillenmişse eğer eziklik üzerine, içsel çöküntüsünü dışa vuran, her fırsatta bunu
kusan, cümlelerle sataşan, hareketlerle saldıran, bundan haz alan, tatmin olan üstelik
de sıradan gibi gören, umursamayan, empati duygusundan uzak bir kişilik gurubu
vardır ki toplum içinde, tam tedaviliktir aslında farkında olmasa da, göremese
de aynada kendine. Eğitimin, zenginliğin, mevki ve makam sahibi olmanın bir
önemi yoktur bu tiplerde, her sosyal statü ve refah seviyesinde bulunur çokça. Davranışları
ve söyledikleri aklına saplanır insanın, beynini kemirir, uykuları kaçar çoğu
zaman, ilaç gerekir bazen sakinleşmek için, dualar ve dualar bolca. Üare, en basitinden,
uzak durmaktır ezikten, yolu değiştirmektir mümkünse, taş atmamaktır çukura
sıçramaması için üzerine, önlemek için daha büyük belaları öngörerek, izin
vermektir tatmin olması için, göreceli zaferini sindirmesi için, bazen de.
Ancak dikkat gerekir her zaman, öncekilerden cesaretle daha bir hınç ile
dikilebilir tekrar karşınıza, ezik bozuk karakter. Bir söz, bir hamle zor
duruma düşürür insanı haklı olsa da çoğu zaman, "uymasaydın", "sabretseydin", "değdi mi" tavsiyeleri yersizdir artık. EZENLER, KAYBEDENLERDİR (19.03.2022)
76.YAPRAK; Bitkilerde, karbon
özümlenmesi, solunum, oksijen salınımı, terleme gibi olayların oluştuğu, türlü
şekil, büyüklük ve kalınlıklarda olan, yaşam döngüsünün en önemli ve en uç
parçasıdır yaprak. Tohum, uygun ortamda köklendiğinde, köklerle taşınan besin
ile oluşan "ilk yaprak", gövdenin oluşmasının da başlangıcıdır ki gövde
geliştikçe artan yapraklar yeni dallara uç, gelişen dallara da besin ve enerji
kaynağı olurlar. Tohum-yaprak-gövde
ve yeni yaprak-gövde sürecindeki mükemmellikler biyoloji bilimi ile açıklansa
da anlaşılması yine de zor aslında. Ancak, saksımızda, çevremizde bulunan
bitkiler alemi bir süre yakından takip edildiğinde, sürecin görselliği dahi çok
öğretici ve hayranlık uyandırabiliyor. Hiçbir şeyin sebepsiz olmadığı gerçeği
içinde, her bir yaprağın oluşumunun "doğum", yeni bir yaprağın oluşumuna kadarki sürecin "büyüme", bir gövdenin
oluşmasına olan katkıların "üretim", kendi gelişmesi durup gövde üzerindeki
varlığının sürmesi "olgunluk", gün gelip sararması "yaşlılık" ve nihayetinde
düşmesi yaprağın her canlının tadacağı "ölümâ" olduğunu gösteriyor görebilene. Bir yaprak, bir
insan olarak düşünüldüğünde, tüm ömrümüzün aynı süreçlerden geçtiğini, aslında
yaprağın insan yaşamını örneklediğini apaçık görüyoruz. Bazı yapraklar
mevsimsel olsa da, bazıları daha uzun yıllar kalsa da dalında, bazıları selde
rüzgarda düşse de yine de insan yaşamında karşılıkları bulunabilir daima; afet
gibi, salgın gibi, kuraklık gibi topluca, hastalık, kaza gibi daha bireysel, hatta
yaralı yaprakların engelli durumu gibi. Bu bağlamda, her gün baktığımız,
yanından geçtiğimiz milyonlarca yaprağın her birini bir insan gibi görmeyi hiç
düşündük mü, ya da ömür süresinde kaldığımız bu dünyada aslında yürüyen bir
yaprak olduğumuzu değerlendirdik mi, düşmüş bir yaprakla aklımıza geldi mi
acaba ölüm ve sorguladık mı ömrümüzü; ne yaptım bu dünyada, ne kattım, ne
bıraktım geride diye. "Hayır" ise cevaplar, görmemişiz hiçbir yaprağı,
anlamamışız demektir çevremizi, dünyamızı, yaşamı ve yaratılış gayemizi, örnek
bu kadar yakında ve sonsuz sayıda olmasına rağmen. Yaprağın neden,
niçin düştüğünü sorguladığımızda bir an, bu dünya için yapacak bir işi,
sağlayabilecek bir faydasının kalmadığını, yaratılış ve var oluş sebebinin sona
ermiş olduğunu görürüz, tıpkı insan gibi. Ancak, büyümesine katkı verdiği
ağacın yeni yeni yapraklarla, çok çok uzun süre ayakta kalacağının bilincinde
olmasa da bir yaprak, yaratılmışların en mükemmeli olan insan da mı bilincinde
değil ki geçiriyor ömrünü verimsiz ve de faydasız, üfürüyor nefesini kıymetini
bilmeden yalanlar ve zırvalar için. YAPRAKLARI GÜR, DÜŞÜN VE ANLA (03.12.2021) ------------- + ------------- |